moda psikethica

Gözden Kaçan Bir Yeme Bozukluğu: Kaçıngan/Kısıtlayıcı Gıda Alım Bozukluğu (ARFID) Nedir?

Gözden Kaçan Bir Yeme Bozukluğu: Kaçıngan/Kısıtlayıcı Gıda Alım Bozukluğu (ARFID) Nedir?

Yeme bozuklukları çoğu zaman kilo kontrolü veya beden imajı ile ilişkilendirilir. Ancak Kaçıngan/Kısıtlayıcı Gıda Alım Bozukluğu (ARFID), farklı bir dinamiğe sahiptir. Bu bozukluğa sahip bireyler, yiyecek tüketimini kasıtlı olarak kilo verme amacıyla değil, yiyeceklerin tat, doku, koku gibi duyusal özellikleri veya geçmişte yaşanan olumsuz deneyimleri ya da yaşayabileceklerini düşündükleri olumsuz senaryolar nedeniyle kısıtlar.

ARFID, genellikle erken çocukluk döneminde başlayan bir bozukluk olarak görülse de, birçok birey farkında olmadan bu durumla yetişkinlikte de yaşamaya devam etmektedir. Günlük hayatı, sosyal ilişkileri ve ruhsal/fiziksel sağlık durumunu etkileyebilen bu durum, toplumda diğer yeme bozukluklarına kıyasla çok daha az bilinmektedir.

Seçiçi Yeme mi, Yoksa ARFID mi?

ARFID, anoreksiya veya bulimiya gibi yeme bozukluklarıyla karıştırılabilir. Ancak burada kritik bir fark vardır: Kilo vermek veya görünüşünden endişe duyduğu için yemeğini kısıtlayan bir kişi ARFID tanı kriterlerini karşılamaz.

ARFID’li bireyler için yiyeceklerden kaçınma, genellikle duyusal hassasiyetler, yemekle ilgili olumsuz deneyimler ve beklentiler veya düşük iştah gibi nedenlerle ortaya çıkar.

Örneğin, bir kişi belirli yiyeceklerin kokusuna veya dokusuna karşı yoğun bir tiksinti hissedebilir. Başka bir birey ise geçmişte yaşadığı mide rahatsızlığı veya boğulma hissi nedeniyle belirli yiyecekleri tamamen hayatından çıkarmış olabilir.

Bu tür kaçınma davranışları çocuklukta başlayıp yetişkinlikte devam ettiğinde, kişinin beslenme alışkanlıklarını ciddi şekilde sınırlayabilir ve sağlığını riske atabilir. Ancak çoğu zaman bireyler bu durumun bir yeme bozukluğu olduğunun farkına varmaz.

Yapılan araştırmalar, Kaçıngan/Kısıtlayıcı Gıda Alım Bozukluğu (ARFID)’in yalnızca çocukluk dönemine özgü olmadığını, ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde de ortaya çıkabileceğini ve yetişkinlikte de devam edebileceğini göstermektedir. Bu bozukluk, yalnızca yemek seçiciliği olarak değerlendirilmemeli; ciddi kilo kaybı, beslenme eksiklikleri ve psikososyal işlevsellikte bozulmalara yol açabileceği unutulmamalıdır. Özellikle ergenlik döneminde başlayan ARFID vakalarında, depresyon ve anksiyete bozuklukları gibi eşlik eden psikiyatrik durumların daha yüksek oranlarda görüldüğü saptanmıştır.

Yetişkinlikte ARFID Nasıl Gelişir?

Yapılan araştırmalar, Kaçıngan/Kısıtlayıcı Gıda Alım Bozukluğu (ARFID)’in yalnızca çocukluk dönemine özgü olmadığını, ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde de ortaya çıkabileceğini ve yetişkinlikte de devam edebileceğini göstermektedir. Genellikle çocukluk çağında başlayan bu durum, zamanla kalıcı bir beslenme alışkanlığına dönüşebilir ve bireyin yemek seçimlerini giderek daha fazla sınırlandırmasına neden olabilir. Özellikle ergenlik döneminde başlayan ARFID vakalarında, depresyon ve anksiyete bozuklukları gibi eşlik eden psikiyatrik durumların daha yüksek oranlarda görüldüğü saptanmıştır.

Bu kaçınma davranışı her zaman bilinçli bir tercihten ibaret değildir. Çocuklukta yaşanan mide enfeksiyonları, gıda zehirlenmeleri veya bir yiyecekle ilgili olumsuz deneyimler, yıllar sonra bile kişinin belirli yiyeceklerden kaçınmasına yol açabilir. Başlangıçta yalnızca mide bulantısı ya da sindirim zorluğu gibi fiziksel bir tepkiyle ortaya çıkabilen bu durum, zaman içinde kişinin bedensel bir reaksiyon göstermediği halde belirli yiyecekleri tüketmekten kaçınmasına ve yemek sonrası rahatsızlık yaşayacağına dair güçlü bir inanç geliştirmesine neden olabilir.

Kaçınmaların en önemli özelliklerinden biri, zamanla pekişerek bireyin beslenme çeşitliliğini giderek daha fazla sınırlamasıdır. Kişi yalnızca “güvenli” olarak tanımladığı belirli yiyecekleri tüketmeye başlar ve yeni gıdaları denemekten kaçınır. Bu durum, hem fiziksel hem de psikososyal açıdan olumsuz etkiler yaratabilir. Beslenme eksiklikleri, sosyal ortamlarda yemek yemekten kaçınma ve günlük yaşama dair kaygılar, bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilir.

ARFID, kilo kaygısıyla ilişkili olmaması nedeniyle diğer yeme bozukluklarından ayrışır. Ancak uzun vadede, yetersiz beslenme, enerji eksikliği ve psikolojik stres gibi pek çok soruna yol açabilir. Yetişkinlikte de sürebilen bu bozukluk, fark edilmediğinde bireyin hayatını kısıtlayan bir döngüye dönüşebilir. Bu yüzden ARFID, yalnızca bir “yemek seçiciliği” meselesi olarak görülmemeli, bilişsel ve duyusal süreçlerle şekillenen bir yeme bozukluğu olarak ele alınmalıdır.

Duyusal Hassasiyet ve ARFID: Beyin Yiyecekleri Nasıl Algılıyor?

ARFID, birçok birey için yalnızca “yemek seçmek” ile açıklanamayacak kadar karmaşık bir durumdur. Nörobilim ve bilişsel psikoloji alanındaki araştırmalar, ARFID’li bireylerin duyusal işlemleme süreçlerinde farklılıklar yaşadığını göstermektedir.

Tat, doku ve koku hassasiyeti: Bazı bireyler belirli yiyecekleri tatları çok yoğun olduğu için yiyemezken, bazıları belirli dokulara karşı fiziksel bir tepki verebilir (örneğin, jölemsi veya pütürlü yiyecekleri yutamamak).

Olumsuz yeme deneyimleri: Küçük yaşta yaşanan boğulma hissi, mide rahatsızlığı veya bir gıdaya karşı alerjik reaksiyon gibi olaylar, kişinin bilinçsiz bir şekilde belirli gıdalardan tamamen kaçınmasına neden olabilir.

Düşük iştah: ARFID’li bireyler, çoğu zaman yemeğe karşı genel bir ilgisizlik gösterebilir. Yemek yemenin bir keyif veya rutin değil, bir zorunluluk gibi algılandığı durumlar sıkça görülür.

Bu duyusal hassasiyetlerin ve katastrofik senaryoların bilinçli olarak aşılmadığı durumlarda, bireyler yıllarca belli yiyeceklerden kaçınarak çok sınırlı bir beslenme düzeniyle yaşarlar.

Bilimsel Çalışmalar Ne Söylüyor?

Yapılan çalışmalar, ARFID’li bireylerin çoğunlukla çocuklukta tanı almadığını ve yetişkinlikte bu davranışları sürdürdüğünü göstermektedir (Fisher ve ark., 2014).

Yapılan meta-analizlere göre Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), ARFID’li bireylerde kaçınma davranışlarını azaltmak için en etkili yöntemlerden biridir (Thomas ve ark., 2017).

Bu araştırmalar, yeme bozukluklarının yalnızca kilo veya beden algısı ile ilgili olmadığını, bazı durumlarda duyusal işleme ve bilişsel süreçlerin de belirleyici olduğunu göstermektedir.

ARFID Tanısı ve Tedavi Süreci: Bilişsel Davranışçı Terapinin Rolü

BDT, ARFID için geliştirilmiş en etkili terapötik yaklaşımlardan biridir. Çünkü ARFID’li bireylerde düşünce kalıpları ve duyusal deneyimler arasındaki ilişkiyi anlamak ve değiştirmek esastır.

Bilişsel Yeniden Yapılandırma:
Kişinin yiyeceklerle ilgili geliştirdiği inançları fark etmesini ve daha gerçekçi, esnek düşünceler geliştirmesini sağlar. Örneğin, “Bu yiyeceğin dokusu bana rahatsızlık veriyor, ancak küçük porsiyonlarla deneyerek tolerans geliştirebilirim” gibi bir bakış açısı kazandırılabilir.

Duyusal Maruziyet Çalışmaları:
Kaçınılan gıdalarla aşamalı olarak temas kurmak, duyusal hassasiyetleri yönetmek için etkili bir tekniktir. Küçük porsiyonlarla başlanarak yiyecekleri kabul edilebilir hale getirmek mümkündür.

Davranışsal Müdehaleler:
Yemek yeme ortamını değiştirmek, yeni gıdaları farklı şekillerde denemek veya yeme sürecine bilinçli farkındalık eklemek gibi teknikler, kaçınma döngüsünü kırmak için kullanılabilir.

Toplumda ARFID Farkındalığı Neden Artmalı?

ARFID, toplumda yaygın olarak bilinmese de, yetişkinlerde de sıkça görülen bir yeme bozukluğudur. Ancak çoğu birey, bu durumu yıllarca fark etmeyebilir ve yalnızca “yemek seçiciliği” olarak yorumlayabilir.

Farkındalık eksikliği nedeniyle birçok birey beslenme yetersizlikleri, sosyal izolasyon veya yaşam kalitesinde düşüş gibi etkilerle başa çıkmak zorunda kalıyor. Ancak erken tanı ve terapi süreciyle, ARFID’in yönetilmesi ve kişinin beslenme düzeninin iyileştirilmesi mümkün.

Yeme Bozuklukları Yalnızca Kiloyla İlgili Değildir!

ARFID, yaygın olarak bilinen yeme bozukluklarından farklı olarak kilo kaygısı yerine duyusal ve bilişsel faktörlere bağlı bir kaçınma bozukluğu olarak ortaya çıkar.

Erken çocukluk dönemi bozukluğu olarak görülse de, birçok birey yetişkinlikte de bu davranışları sürdürebilir. Ancak doğru terapi yöntemleriyle, yiyeceklerle sağlıklı bir ilişki kurmak mümkündür.

Selin Kahvecioğlu Ocak
Uzman Klinik Psikolog | Birey, Çift ve Aile Terapisti

Kaynakça:

  1. Fisher, M. M., Rosen, D. S., Ornstein, R. M., & Mammel, K. A. (2014). “Avoidant/restrictive food intake disorder: A comparison with adolescent anorexia nervosa.” International Journal of Eating Disorders, 47(6), 525-531.
  2. Thomas, J. J., Eddy, K. T., & Murray, H. B. (2017). “Cognitive-behavioral therapy for avoidant/restrictive food intake disorder: Feasibility, acceptability, and case series outcomes.” Psychotherapy Research, 27(4), 573-582.
  3. Kambanis, P. E., Kuhnle, M. C., Wons, O. B., Jo, J. H., & Thomas, J. J. (2020). Sensory sensitivity in avoidant/restrictive food intake disorder: A comparison with anorexia nervosa and healthy controls. International Journal of Eating Disorders, 53(8), 1347-1355.
  4. Kurtz-Nelson, E. C., Edwards, S. M., & Zucker, N. L. (2022). Longitudinal outcomes of early intervention for avoidant/restrictive food intake disorder (ARFID) in children and adolescents. Journal of Eating Disorders, 10(1), 56.