“Karşılaştır Bak İkimizi”: Franz Kafka ve Hermann Kafka
![](https://www.psikethica.com/wp-content/themes/zelus-by-osetin/assets/img/page-top-curve.png)
“Karşılaştır Bak İkimizi”: Franz Kafka ve Hermann Kafka
Franz Kafka’nın babası Hermann Kafka ile ilişkisi karmaşık ve sıklıkla zorlayıcı bir ilişkiydi. Hermann Kafka, o dönemde genellikle tipik bir baba figürü olarak kabul edilen otoriter, disiplinli ve baskın biriydi. Hermann Kafka’nın beklentileri, oğlu Franz’dan daha fazlasını istiyordu, özellikle de mesleki başarılar açısından. Hermann, oğlunun kendisi gibi bir iş insanı olmasını arzu ediyordu. Ancak Franz Kafka’nın ilgi alanları ve tutkuları daha çok edebiyat ve yazma üzerineydi. Baba-oğul ilişkisinin zorlayıcı yönleri, elbette Franz Kafka’nın yazılarına ve eserlerine de yansıdı. Kafka’nın eserlerinde sıkça görülen baskı, aidiyet kaygısı, otorite karşıtı duruşu gibi temaların bir kısmı, kendi babasıyla yaşadığı deneyimlere dayanır. Eserlerinde, baba figürü otoriter, baskıcı ve hoşnutsuz bir karakter olarak tasvir edilir.
Birbirinin zıttı iki erkek… Biri baba diğeri oğul. Hermann Kafka sert mizaçlı, çalışkan, baskıcı, fiziksel olarak güçlü ve yapılı bir erkek. Franz Kafka ise özgüvensiz, ürkek, ince ruhlu ve kuvvetsiz biri. “Hiç kuşkusuz pek değişik insanlardık her ikimiz ve bu değişiklik birbirimiz için öylesine büyük tehlike oluşturuyordu ki, benim gibi gelişimini yavaş yavaş sürdüren bir çocukla senin gibi gelişimini tamamlamış bir adamın birbirine nasıl davranacağı önceden kestirilmek istenirse, beni düpedüz ayaklarının altına alıp geride bir zerre bile kalmayacak şekilde ezeceğin düşünülebilirdi”.
Otoritenin babada olduğu, bu durumun da baba-oğul ilişkisinde iktidar mücadelesi ve bireyleşme gibi sorunlara sebep olduğu söylenebilir. Kafka’da oidipus karmaşasından kaynaklanan içsel çatışmalar ve yalnızlık dikkat çekmektedir. Bu sebeple, incelenen baba-oğul ilişkisinde, oidipus karmaşasının yansımalarını görmek mümkündür.
Babama Mektup kitabında bahsettiği bir anısında, Franz Kafka bir gece su diye mızmızlanıp durduğunu ve babasının onu alıp evin dışına koyduğundan bahseder. Bu durumda Franz annesine öfkelenir “avı avcının önüne atan sensin anne” der. Ve daha sonra babasına ithafen “Bütün aradığım biraz yüreklendirme, biraz güler yüz ve yolumun açık tutulmasıydı” der.
“Senden kaçmak istesem, aileden de hatta annemden de ister istemez kaçmam gerekecekti. Hani her vakit anneme sığınabilirdim ama ancak seninle ilişki içinde bir sığınma anlamı taşırdı bu. Annem seni pek seviyordu, sana pek büyük bir sadakatle bağlıydı, çocuğunun başlatacağı savaşta senden bağımsız manevi bir güç oluşturamazdı sürekli.” Bu cümlelerde erken dönemde bir kadından doğup ayrılmanın ve onu bir üçüncü olan baba ile paylaşmanın yaralarından izler görüyoruz.
Bu anne, baba ve çocuk üçlüsü hayatın birçok noktasında var olacaktır. Tüm bu üçlü arasında olanları, diyalogları ve gerçekleşmeyen konuşmaları oidipus karmaşasının bir yansıması olarak düşünülebiliriz.